Küresel ekonomi, ABD’nin korumacı ticaret politikaları, jeopolitik gerilimler ve enflasyonist baskılar nedeniyle belirsizliklerle dolu bir süreçten geçiyor. Türkiye, bu gelişmelerin gölgesinde enflasyon, faiz politikası ve büyüme beklentileri gibi konularda yön arayışında. Bu yazıda, küresel ekonomik gelişmelerin Türkiye’ye etkileri analiz edilecek ve Türkiye ekonomisinin güncel durumu ile geleceğe yönelik beklentileri detaylandırılacaktır.
ABD’nin korumacı ticaret politikaları, özellikle Trump yönetiminin ithalat tarifelerini artırması, küresel ticaret akışlarını bozma potansiyeline sahip. Meksika ve Kanada’dan gelen ithalat ürünlerine yönelik ek gümrük tarifeleri, 4 Mart’ta yürürlüğe girecek. Ayrıca, Çin’e %10 ek gümrük tarifesi uygulanması, maliyet enflasyonunu artırabilir. Bu durum, gelişmekte olan piyasalara yönelik sermaye girişlerini yavaşlatabilir.
Fed’in yüksek enflasyon nedeniyle faiz indirimi konusundaki adımlarını dikkatle atması, Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ülkeler için döviz kurunda oynaklık yaratabilecek bir risk unsuru oluşturuyor. Bu belirsizlikler, Türkiye’nin ekonomik büyüme beklentilerini olumsuz etkileyebilir.
ABD Başkanı Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy arasındaki gerilim, küresel piyasalarda yeni belirsizlikler yaratıyor. Trump’ın, Ukrayna ile ekonomik anlaşmaların barış sürecine bağlı olacağını vurgulaması, Ukrayna krizinin etkisinin devam edeceğini gösteriyor. Avrupa Birliği’nin askeri destek kararları, enerji krizine yönelik riskleri gündemde tutuyor.
Bu gelişmeler, Türkiye’nin dış ticaret ilişkilerini etkileyebilir. Türkiye, alternatif ticaret partnerleriyle daha güçlü ilişkiler geliştirmek zorunda kalabilir. Özellikle Çin’in ABD ile ticaret savaşında yeni tedarikçiler arayışı, Türkiye için önemli fırsatlar yaratabilir.
Türkiye, 2024 yılında %3,2 büyüme oranı ile BRICS ülkeleri arasında orta sıralarda yer alacak. Ancak yüksek enflasyon ve cari açık, ekonomi yönetiminin önündeki en büyük zorluklar arasında. Şubat ayı enflasyonu %2,27 artarken, yıllık enflasyon %39,05 seviyesine geriledi. Ancak, 12 aylık ortalamalara göre enflasyon hala %53,83 seviyesinde.
Türkiye’nin işsizlik oranı (%8,4), BRICS ortalamasına (%11,1) kıyasla daha düşük olsa da, genç işsizlik ve istihdam yaratma sorunları devam ediyor. Cari açık ise %3,5 seviyesinde, bu da dış finansman ihtiyacının devam ettiğini gösteriyor. Fed’in faiz politikasındaki belirsizlik, Türkiye’nin borçlanma maliyetlerini artırabilir.
Borsa İstanbul ve döviz piyasasında, BIST 100 endeksi 9500-10000 bandında yön arayışına devam ediyor. Dolar/TL kuru haftalık %0,15 yükselerek 36,50 seviyesine ulaştı. TL üzerindeki baskı devam ederken, küresel faiz politikaları ve Türkiye’deki enflasyon dinamikleri dikkatle takip ediliyor.
TCMB’nin 6 Mart’ta politika faizini 250 baz puan indirerek %42,5 seviyesine çekmesi bekleniyor. Ancak, ABD faiz politikası belirsizliği ve doların güçlenmesi, TL üzerinde baskı yaratabilir. Enflasyonun düşüş trendine rağmen kalıcı fiyat istikrarı sağlanamayabilir.
Türkiye’nin karşılaştığı riskler arasında, ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşlarının Türkiye’nin ihracatını etkilemesi, ABD faiz politikası nedeniyle gelişmekte olan piyasalardan sermaye çıkışı riski ve jeopolitik risklerin TL üzerinde oynaklık yaratması yer alıyor. Enflasyonun düşüşe rağmen kalıcı istikrar kazanamaması da önemli bir risk.
Fırsatlar ise Türkiye’nin küresel tedarik zincirlerinde stratejik bir üretim merkezi olma potansiyeli, AB ile ilişkilerin iyileştirilmesi ve doğrudan yabancı yatırımları artırmak için yapısal reformların hızlandırılması olarak sıralanabilir. Bu fırsatlar, Türkiye’nin ekonomik büyümesini destekleyebilir.
Türkiye, yüksek enflasyon, faiz politikaları ve küresel belirsizlikler arasında dengeli bir ekonomi yönetimi sürdürmek zorunda. Küresel gelişmeleri fırsata çevirmek için, yapısal reformlara odaklanarak uzun vadeli ekonomik istikrarı sağlaması kritik önem taşıyor. Türkiye’nin bu süreçte atacağı adımlar, ekonomik geleceğini şekillendirecektir.