Osmanlı İmparatorluğu’nun 34’üncü Padişahı Sultan 2’nci Abdülhamid’in soyundan olduklarını iddia eden 71 kişi, 15 yıl önce veraset ilamı davası açarak çeşitli yapılarda hak talep ettiler. İstanbul 12’nci Sulh Hukuk Mahkemesi’ne açılan bu dava sonuçlandı. Mahkeme, 71 kişinin mirasçı olduğuna hükmetti. Ancak, II. Abdülhamid’e ait olduğu iddia edilen gayrimenkullerin mirasçılara devrine kısıtlama getirildi.
Yapılan bilirkişi incelemeleri sonucunda Sultan 2’nci Abdülhamid’in soyundan gelen toplam 71 kişi tespit edildi. Mahkemenin kararı, bu kişilerin mirasçı olduğunu belirtse de, 1924 tarihli 'Hilafetin Kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’nın Yurt Dışına Çıkarılması Hakkındaki Kanun' gereği, Osmanlı hanedanına ait taşınmazların 'milletin malı' sayıldığı ifade edildi.
Bu durum, mahkemenin 71 kişiyi mirasçı olarak kabul etmesine rağmen, söz konusu taşınmazlarda mülkiyet hakkı kazanamayacakları anlamına geliyor. Mahkeme, mirasçıların hak taleplerini kısıtlayarak, taşınmazların devrine izin vermedi.
Mahkemeye başvuran 71 kişinin hak talep ettiği taşınmazlar arasında Galatasaray Adası, Kabataş Meydanı, Bakırköy’de 70 dönüm arazi, Beykoz ve Kartal’da 30’ar dönümlük arazi yer alıyor. Ayrıca, Kâğıthane’de 20 dönüm arazi, Veliefendi Çayırı, Dolmabahçe’de 30 dönüm bostan, Nişantaşı’nda iki konak gibi değerli mülkler de talep ediliyor.
Bunların yanı sıra, Şişli, Çatalca, Çekmece ve Geyve’de çok sayıda çiftlik, Galata’da değirmen arsası, Kabataş Meydanı, Horhor’da konak ve 5 dönüm arsası, Beşiktaş Serencebey’de 2 dönüm bağ, Aydın, Antakya, Kilis’te çok sayıda çiftlik ve arazi de talep edilen diğer mülkler arasında bulunuyor.
Mahkeme kararı, Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçıları için önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Ancak, 1924 tarihli kanun nedeniyle mülkiyet haklarının kısıtlanması, bu kişilerin gelecekteki beklentilerini olumsuz etkileyebilir. Mirasçıların, bu durum karşısında ne gibi adımlar atacağı merak konusu.
71 kişinin miras davası, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihine ve mirasına olan ilginin bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Bu süreç, Osmanlı hanedanının mirasının nasıl yönetileceği konusunda tartışmalara yol açabilir.